- 15 Aralık 2024
SORU NEYDİ?
Sahi! Soru Neydi?
Unuttuk değil mi? Kafamız o kadar karışık ve elimizdeki yanıtlar o kadar çok ki; “İyi de bu yanıtların soruları nerede? Hangi sorunun yanıtı bu elimizdekiler?” diye sormaya korkuyoruz.
Sanki hayatın normal akışı böyleymişçesine hiç merak etmeden, bağını sormadan elimize tutuşturulan yanıtlarla oyalandıkça asıl sorudan uzaklaşıyoruz.
Aslında biliyoruz; hayat “ben kimim veya neyim?” sorusuyla başlıyor.
Soru değişmese de yaş ilerledikçe yanıt değişebiliyor. Annenin uzantısı olmakla başlayan kendini tanıma çabası zaman içinde farklı yanıtlar üreterek kimlik arayışı halinde sürüp gidiyor. Başlangıçta birilerinin kızı veya oğlu şeklinde olan yanıtlar sonraları aynadaki ben, ailenin üyesi, sülalenin uzantısı, giderek mahalle, okul, sosyal topluluklar biçiminde bir sürü yeni yanıt üretse de hep bir şeyler eksik kalıyor.
Her seferinde kendini yineleyerek hayat ile birlikte peşimizi bırakmayan “Kimim, neyim ben?” sorusu, başka bir şey olmanızı isteyen, bekleyen ve hatta soruyu unutup önceden hazırlanmış yanıtlarla oyalayanlara inat hep bir yerden kendini gösteriyor.
Soruyu, elinizdeki yanıtlarla cevaplamaya kalktığınızda kim olmadığınızı anlatabiliyorsunuz da kim olduğunuz kısmı hep açıkta kalıyor. Bu nedenle içinde bulunduğunuz topluluğun parçası, modeli ve hatta topluluğun kendi olmanız dayatmasına karşın “ben kimim, neyim?” soruları tehlikeli bulunup hep kontrol altında tutulmaya çalışılıyor.
Genellikle kimliği sorgulamak yerine kitlesel kimliğe sığınıveriyoruz. Anne babanın verdiği isimle hakkımızdaki beklentilerini dile getirmeleri, adımızla yaşamamızı istemeleri bile birilerini rahatsız ediyor. Okula başladığınızda isminizin önünde bir de numara ekliyorlar. Kendinizi tanıtmanız istendiğinde numaranızı, adınızı ve soyadınızı söylemeniz yeterli olması kimseyi rahatsız etmiyor.
Sonuçta kendimizi tanımaktan çok başkalarının gözündeki kendimizi tanımlamanın kolaycılığına sığınıyoruz.
Üstelik okul bitse de kimlik numarasından kurtulamıyoruz. Kim olduğumuz sorulduğunda o anlamsız numarayı söylememiz yetiyor gibi görünse de bir şeylerin yanlış gittiğini hissediyoruz. Hayat üzerimize öyle bir çullanıyor ki; “Ben kimim?” sorusu sorulması anlamsız, gereksiz hatta tehlikeli görülen sorulardan sayılıyor.
Sahi! Soru neydi?
O ilk soruyu yanıtlamayı bırakıp iyi kötü dayatılan kimliklerle ayaklarımız üstünde durmaya çalışırken bazılarımızın aklına bu kez “neredeyim, ne yapıyorum?” soruları takılıveriyor. Böyle “tehlikeli” sorulara kafa yormak yerine hazır yanıtlarla avunmamız bekleniyor.
Yanıtlara uygun hazırlanmış sorular ile hasarsızca, suya sabuna dokunmadan geçip gitmemiz bekleniyor. Döneme uygun hayat şablonlarından birini üzerimize giyip oynadığımız rolün hakkını vererek kendimizi tanımadan öylece geçip gitmenin normal olduğu dayatılıyor.
Tüm bunlara rağmen “ben kimim, neredeyim, ne yapıyorum?” Diye ortaya çıkıp kendi yanıtlarını kovalayanları toplum düşmanı, bozguncu hain diye damgalamaktan uzak durmuyoruz.
Asıl soruyu hatırlattıkları için aykırı olmakla suçlananlara eziyet edildiğini görsek de sesimizi çıkarmadan izlemekle yetiniyoruz. Ne de olsa bizim kavgamız değil diye düşünüyoruz. Hatta kendilerini suçlu hissetmeleri gerektiğine inanıyoruz. Çoğu kez seslerini kısmayı başarsak ve elimizdeki yanıtlarla avunmaya çalışsak da bir şeylerin yanlış olabileceği kuşkusu beynimizi kemiriyor.
Eline tutuşturulan oyuncağı ile yetinen çocuk gibi ses çıkarmadan istenilen biçimde yaşadıkça takdir alıyoruz. Oyuncağını bırakıp inatla kendi oyununu oynamaya çabalayan “yaramazlara” ise arızalı gözüyle bakıyoruz.
Bu arada ilerleyen yaş ile birlikte aynadaki görüntü de yaşlanıyor.
“Ben kimim, neyim?” Diye sormaya cesaret edemese bile hayata şaşkınlık, heyecan ve umutla bakan çocuğun bakışlarının günden güne solmakta olduğunu bile yadırgamıyor böyle olması gerekiyor diye kendimizi ikna ediyoruz.
Bazılarımız soruyu hatırlayıp aynadaki yaşlı görüntüsüne “Ne işin var tanımadığın o bedenin içinde?” diye söylenirken bile “Aman kimse duymasın, şimdi yanlış anlar, delirdiğimi düşünürler” endişesi ve suçluluk duygusuyla aynalardan kaçabiliyor.
Soru ise inatla ortalıkta öylece duruyor.
Sahi, neydi soru?
Ben kimim sorusuna sıra dışı bir yanıt ile sözgelimi; kedi gibi miskin biriyim, hatta ev kedisiyim, kafesinden çıkmak isteyen özgür bir kuşum veya çocuk ruhlu bir ihtiyarım diyebilme cesaretini gösterenlere aklını yitirmiş gözüyle bakmak kolayımıza geliyor.
Kimse o soru sorulsun istemiyor.
Öyle sert bir soru ki kaçıp kurtulmak kolay olmuyor. Sorunun sorulmasının gerektiği zamanlarda bile sansürü bırakmıyoruz.
Mezuniyetlerde andaç hazırlanırken fotoğrafınız ile birlikte kendinizi anlatan yazıları bile arkadaşlarımıza yazdırıyoruz. Nadir de olsa inat edip kendi andaç metnini kaleme almaya kalkışanlara arkadaş yoksunu, asosyal zavallı yaratıklar gözüyle bakıp kolayca dışlıyoruz.
“Kimim, neyim ben?” sorusundan yoksun, hazır yanıtlarla geçen koca bir ömür en baştaki soruyu unutturmuş gibi görünse de cenaze törenlerinde “Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?” sorusu bile yine aynı konuya işaret ediyor. Kendi cenazesinde bile başkalarının onu nasıl bildiği soruluyor da “Rahmetli kendini nasıl bilir, nasıl anlatırdı?” sorusu akla bile getirilmiyor.
İlk soruyu ıskalayıp ikinci soruya ortadan dalanların hali ise çok daha zor.
“Neredeyim, ne yapıyorum?” sorusuna yanıt arayanlar başlangıçtaki kimlik sorusunu yanıtlamadıkları için tıkanıp kalıyor. Kendine anlatacağı kimliği olmadan hayatın anlamını kovalayan o insanların içinde de bohem hayat, gezgin yaşam, hayatı dolu yaşamak gibi yaftalarla uzaktan imrenilerek bakılan ve gittiği her yerde aslında kendini arayan birini görüyoruz.
Sizden beklenilen ve sunduğu kariyer olanakları ile normal kabul edilen hayatın içinde ne kadar yol almış olursanız olun biri önünüze çıkıp “tüm bunları bırak da bize kendini anlat. Kimsin ve ne yapmak istiyorsun?” Diye sorduğunda afallamak kaçınılmaz görünüyor.
Elinizdeki yanıtlardan hiç birinin sorulan sorunun yanıtı olmadığını fark ettiğinizde rahatsızlığınız artıyor.
Hayatın önceden hazırlanmış yanıtlar ile yine hazır soruları birbiriyle eşleştirmekten ibaret olduğunu kabullenmemiz, "icat çıkarmamamız" isteniyor.
Eşleştirmeyi iyi yapanları da alkışlıyoruz.
Kendini arayan, kendi oyununu ve ürettikleriyle kendi rengini ortaya koyan sanat ve bilim insanlarına biraz da bu nedenle sıra dışı yaratıklar gözüyle bakıyoruz.
Kim olduğu sorusuna dürüstçe yanıt vermeye çabalayan, gizlemeden kendini ortaya koyan ve öldüklerinden sonra bile ürettikleriyle varlıklarını ortaya koyanlar ilk soruyla yüzleşmekten korkmadıkları için farklılar. Farklı oldukları ve hayatla korkmadan yüzleşebildikleri için mezar taşlarında adının önündeki unvanlar yerine kendilerini anlatan bir şeyler olmasını, hatta bir köy mezarlığında başucunda çınar ağacını bile yeterli görebiliyorlar.
Soru ise gözümüzün önünde öylece duruyor. “Ben kimim? Neyim? Ne yapıyorum?” Elindeki hazır yanıtları bırakıp soruya yönelme cesaretini gösterenler için yanıt, insandan insana değişse ve yanıtlama çabası toplumca pek kabul görmese de birileri inatla kendi yanıtını aramayı sürdürüyor.
Hani denk gelir günün birinde onlardan biriyle karşılaşırsanız korkmayın.
Gördüğü onca eziyete rağmen o da sizin gibi biri.
Öyle varlıklı filan da değil.
Elinde sizdeki kadar çok yanıt olmasa da onun için değerli, hem de çok değerli bir sorusu var.
Hepsi bu...
Mehmet Uhri
İlginizi Çekebilecek İçerikler
Tınaz Titiz TELE1 Forum Hafta Sonu Programının Konuğu
Tınaz Titiz'in, konuk olduğu 15 Nisan 2023 tarihinde TELE1 Kanalındaki FORUM HAFTA SONU Programı Siyasetçiler, toplumun önde gelen isimleri ve …
- Eylül 25, 2024
Altın Bilezik Projesi
Depremzede çocuk ve gençlere destek olmak amacıyla tasarlanan bu proje, onlara hem maddi destek sağlıyor hem de beceri kazandırıyor. Katılımcılar, …
- Kasım 03, 2024
Deprem Bölgesindeki Küçük Çocuklara Umut
11 yaşındaki Merve, Beyaz Nokta vakfına beklenen deprem felaketlerine hazırlık konulu sivil kanaat önderleri ve yazarlardan toplanan metinlerin yer aldığı …
- Eylül 24, 2024
Tülbek Vakfı ile Yeni Bir İşbirliği
Büyük mutluluk ve heyecanla duyuruyoruz ki Beyaz Nokta Gelişim Vakfı ve Tülbek Vakfı olarak, toplumsal kalkınma ve eğitimde daha etkili …
- Eylül 25, 2024
İstanbul Kent Üniversitesi ile Güçlü İş Birliği!
Değerli Paydaşlarımız, Beyaz Nokta Gelişim Vakfı olarak, toplumumuzun gelişimine katkı sağlamak için İstanbul Kent Üniversitesi ile önemli bir iş birliği …
- Aralık 19, 2024
Sosyal Tohumlama
Sosyal Tohumlama, bireylerin toplumsal sorunlara küçük ölçekli fikirlerle çözüm üretmesini sağlayan, bu fikirlerin daha geniş topluluklara yayılmasını hedefleyen bir platformdur. …
admin
- Eylül 29, 2024
Soru Oluşturma Tekniği (SOT)
Soru Oluşturma Tekniği, bireylerin daha iyi sorular sorarak sorgulama, eleştirel düşünme ve sorun çözme becerilerini geliştirmeyi amaçlayan bir platformdur. Beyaz …
admin
- Eylül 29, 2024
Kavram Mutfağı
Kavram Mutfağı, toplumsal sorun çözme kapasitesini geliştirmek için dildeki eksik ya da bozulmuş kavramları tartışarak kavram dağarcığını zenginleştiren bir platformdur. …
admin
- Eylül 29, 2024
Birleşik Akıl Ağı
Farklı uzmanlık ve kimliklerden bireylerin internet üzerinden hiyerarşisiz bir iletişim ağı oluşturarak sorunlara ortak çözümler geliştirmesini amaçlayan gönüllü bir platformdur. …
admin
- Eylül 29, 2024
Adil Yaşam
Adil Yaşam projesi, bireylerin doğaya ve çevreye saygılı, adil bir yaşam tarzı benimseyerek toplumsal dönüşüm yaratmalarını amaçlayan bir platformdur. Adil …
admin
- Ekim 21, 2024
Korkmama Özgürlüğü
Bu yazının ana fikrini oluşturan korkmama özgürlüğü ilk olarak 1996 Şubat’ında yazdığım “Kimler Nelerden Korkuyor?” başlıklı yazıya dayanıyor[1]. Aynı yılın …
tinaz
- Eylül 27, 2024
Kültürel DNA Onarılabilir (mi?)
Kültürel DNA nedir? Aslında bu bir benzetme; biyolojik DNA’ya benzetilerek yapılmış bir adlandırma1. Biyolojik DNA ise tüm kalıtsal özelliklerimizin kodlanmış …
tinaz
- Eylül 27, 2024
Atatürk'ü Anmak
Atatürk’ün anılacağı her yıldönümü vesilesiyle aklıma tekrar tekrar gelen bir soruyu okurlarımla paylaşmak istiyorum: Sık sık Atatürk’ün düşünme stiline referansta …
tinaz
- Eylül 27, 2024
SORU NEYDİ?
Sahi! Soru Neydi? Unuttuk değil mi? Kafamız o kadar karışık ve elimizdeki yanıtlar o kadar çok ki; “İyi de bu …
muhrim@gmail.com
- Aralık 15, 2024
Otobiyografi kesiti No 9
Yıl 1971, yer Zonguldak E.K.İ. (şimdiki adıyla T.T.K. Türkiye Taşkömürü Kurumu; o zamanki adıyla Ereğli Kömürleri İşletmesi). Üniversiteden sınıf arkadaşım …
tinaz
- Eylül 26, 2024
Yorumlar